David Patrikarakos - Haaretz
Erbil’de Sandıklar, “Biz İkinci İsrail’iz" Diye Haykırdı! Adam, elini havada vurgulu bir şekilde sallıyor ve sert bir şekilde bana bakıyordu. Belli ki sesini duyurmak istiyordu.
Irak Kürdistanı’nda halk, bağımsızlık referandumu için oy kullanırken bölgesel yönetimin başkenti Erbil’de bir seçim noktasındaydım. Ezici bir şekilde “Evet” sesi duyuyordum. Bana sürekli olarak kendi devletlerini kurma zamanının geldiğini söyleyip duruyorlardı.
Öyle ki birçokları İsrail’in kendileri için bir model olabileceğini dile getiriyordu. 25 Eylül’deki oylama gününe kadar düzenlenen bağımsızlık yanlısı gösterilerde Kürdistan bayrağını temsil eden kırmızı, beyaz ve yeşil renk dalgası arasında çok sayıda İsrail bayrağı dalgalanmıştı. İsrail, Kürdistan’ın bağımsızlığını açıkça onaylayan tek önemli güç olarak Erbil’de çok sayıda dost kazanmış oldu. Netenyahu’nun “[İsrail] Kürt halkının kendi devletini kurması hususundaki meşru çabalarını desteklemektedir” açıklaması önemliydi.
Maruf Sadık şöyle söylüyor: “1988’de BBC Arapça’yı dinliyordum. [Saddam Hüseyin’in Kürtlere kimyasal saldırı düzenleyip 5000 kişiyi katlettiği] Halepçe’den hemen sonraydı. Sunucu, biri Fransız, biri İranlı biri de İngiliz vatandaşı olan 3 adama Kürtlerin bu saldırıdan sonra yeni bir İsrail olup olmayacağını sordu. Üçü de “Evet” cevabını verdiler."
Maruf, 45 yaşındaydı ve Erbil’de bir erkek lisesinde kurulan referandum sandığının başkanıydı. Çektiği acılar ve vatansızlık duygusu yüzünden İsrail hakkında kurduğu empatik ve sıcak cümleler, gün içerisinde Erbil’in genelindeki sandıkların başındakilerden tekrar tekrar duyduğum cümlelerdi.
İsrail ile Kürtler arasındaki bağlar, birkaç sebepten ötürü oldukça kuvvetli:
- Kürtlerin kendi haklarını kazanma uğrunda Arap devletlere karşı verdikleri savaşım, tıpkı İsrail’in Arap düşmanlarına karşı ve köktencilik anlayışına karşı verdiği savaşa benziyor. Kürtler, bu noktada İsrail’e sempati besliyor.
- İsrail açısından Kürdistan, en nadide ve en değerli varlık seviyesinde: Stratejik önemi haiz büyük potansiyelli bir bölgesel müttefik. Bu, geçmişte böyle olmasa da bu noktayı Netanyahu fark etmiş görünüyor.
Referandumdan bir gün sonra, Erbil’in lüks otellerinden birinde kahvaltıdayken Fransız filozof ve siyasetçi Bernard Henri Levy bana 2012’de Netenyahu ve Şimon Peres ile yaptığı bir görüşmeden bahsetti. Levy, o görüşmede Netenyahu ve Peres’i Kürdistan’ın çok değerli bir müttefik olabileceği konusunda nasıl ikna etmeye çabaladığını anlattı. O günlerde ikisi de bu fikre çok anlam yüklememişlerdi. Ama bugün sahadaki gelişmeler, Bernard'ın sözlerine kulak vermeyi gerektiriyor.
İsrail, Kürdistan ile birlikte birçok şeye sahip olacak.
Birincisi, Sünni bir müttefik kazanmış olacak. Bu nokta oldukça önemli çünkü İsrail’in Türkiye ile müttefiklik ilişkisi “kozmetik” düzeyinde ve yüzeysel bir anlam taşıyor. Aynı şekilde Mısır ve Ürdün ile ittifak ancak resmiyeti kurtarma düzeyinde, bu iki ülkenin halkları ezici bir çoğunlukla İsrail karşıtı düşünceye sahipler.
İkincisi ve daha da önemlisi, Kürdistan’ın jeopolitik konumu. Sahip olunması gereken bir müttefikin daha iyi bir jeopolitikte olması beklenemezdi. Kürdistan dediğimiz bölge, İran, Suriye ve Türkiye’ye sınır komşusu. Aynı şekilde Kürdistan, İran’ın bölgesel etkisinin artması karşısında durmaya hazır bir konumda.
Kürdistan, İran’a karşı belki Güney Lübnan’ın İsrail’e karşı taşıdığı anlamı taşımaz (yani İran’a ya da sahadaki müttefiklerine karşı açık bir savaşa girmez) ama çok daha iyi bir rol üstlenebilir. Hizbullah’ın aksine, Irak petrolünün üçte birine hükmeden (meşru) mali güçlerini ve Batılı başkentlerde kendileri hakkında oluşturmayı başardıkları saygınlığı, etkin bir diplomatik yeteneğe dönüştürebilirler. Böylelikle İran’ın Ortadoğu’da artan etkisini kontrol altına alma hususunda yardımcı olabilirler.
Kürt makamlarının ileri gelenleri, İsrail’e ne vadedebileceklerinin farkındalar ama bunun karşılığında İsrail’den ne umabilecekleri noktasında da gerçekçiler.
Kürdistan’ın önde gelen siyasi gözlemcilerinden ve aynı zamanda Peşmerge’nin eski komutanlarından Serbez Hüseyin, Kürtlerin meseleye bakışını şu sözlerle özetliyor: “İsrail, yalnızca kendi ulusal çıkarlarına göre hareket eder. Bu da bizim için yeterlidir. Fakat Bağımsız Kürdistan, demokrasinin merkezi olarak Şii ve Sünni köktencilerin hedefinde olacaktır. İran ve Türkiye bize düşman olacak ve bu süreçte Irak da zayıflamış olacak. Bütün bunlar İsrail’in çıkarına olan şeyler.”
Filistinliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Kürtlerin devletleşme sürecinde ortaya koydukları mücadelenin onları Filistinlilerin bağımsızlık arayışına sempatikleşitirip sempatikleştirmediği sorusuna “hayır” cevabını veriyor Serbez. “O, onların devleti değil. 1940’larda topraklarını Yahudilere sattılar. Ama şimdi geri istiyorlar. Çok sayıda barış girişimini ellerinin tersiyle ittiler, çünkü İsraillileri denize dökmek istiyorlar. Ama bu asla gerçekleşmeyecek. Filistinlilere en ufak bir sempatim yok” diye devam ediyor.
26 Eylül günü, Iraklı Kürt lider Mesut Barzani, halkının referandumda “EVET" oyu verdiğini açıkladı ve büyük dünya güçlerini “milyonlarca insanın iradesine saygı duymaya” çağırdı. Bağımsızlık bir gecede gelmez. Ama ilk adım atıldı.
Bağımsız ya da çok daha özerk bir Kürdistan –sekülerliği, petrol zenginliği, savaş tecrübesi ve İsrail yanlılığıyla- Ortadoğu’da uzun süredir yalnızlık yaşayan Telaviv açısından bulunmaz bir müttefiktir.
İsrail için, Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklemek Yahudiliğin bir gereği olarak ahlaki bir zorunluluktur. Bir Ortadoğu devleti olmanın gereği olarak ise stratejik bir zorunluluktur. Kim ne derse desin, İsrail elini çabuk tutmalı; birçok kimsenin başarısız olduğu yerde başarılı olmalı; Kürtlerin düşmesine izin vermemeli.
(Çeviri: Enes Berat GÜRLER)
KUDÜS HABER