Ürdün'deki kitlesel hoşnutsuzluk, Batı Asya'da gördüğümüz, Batı egemenliğindeki jeopolitik manzaranın, 2011 ayaklanmalarına benzer olayları yakın bir zamanda yeniden yaşayacağının bir başka işaretidir.
Ürdün'deki protestolar, İngilizce yayın yapan Batı medyası tarafından geniş çapta ele alınmıyor.
Bu nedenle, ülkede tam olarak neler olup bittiğine dair ayrıntılı bilgiye erişilemiyor.
İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında öncü rol oynayan Kral Şerif Hüseyin’e, onu tüm Arap dünyasının kralı yapma sözlerini tutamayacaklarını bildiklerinden, pasifize etmek adına bir krallık verdiler.
Yeni krallığa Trans-Ürdün adı verildi ve Osmanlı Hilafetinde Filistin eyaletine ait topraklardan oluşuyordu.
Al-i Suud tarafından işgal edilen Suudi Arabistan'daki benzerleri gibi, Hüseyin ailesinin kanında da ihanet akıyor.
Ürdün, İngiliz ordusunun teğmeni II. Abdullah bin el-Hüseyin tarafından yönetiliyor ve hayatta kalması Apartheid rejimi İsrail için çok önemli.
Ürdün nüfusunun çoğunluğu Filistinli.
Bu otokratik rejim düşerse, Ürdün Filistin'in kurtuluşu için siyasi ve askeri bir sahneye dönüşecektir.
Ne yazık ki, şu anda ülke içinde iyi örgütlenmiş bir muhalefet hareketi yok.
İslami Eylem Cephesi liderliğindeki İslami hareket, iç farklılıklar ve kopuşlar yoluyla büyük ölçüde marjinalleştirildi.
Üyelerinin çoğu Filistin kökenlidir, ancak 2015 yılında bir bölünme yaşadı.
Aralık 2015'te, kurucusu Şeyh Hamza Mansur da dahil olmak üzere yaklaşık 400 üye partiden istifa etti.
Dolayısıyla, mevcut protestolar, Amman'daki yozlaşmış ABD-İsrail destekli kukla rejime yönelik acil bir tehdit oluşturmuyor.
Ayrıca, Ürdünlü kitleler rejimin devrilmesi peşinde değil, temel geçim kaynaklarını güvence altına almak istiyorlar.
Temel malların fiyatları fırladı ve bu çoğu Ürdünlü için hayatı zorlaştırdı.
İşin bu yönü, kraliyet ailesi tarafından siyasi hileler yoluyla huzursuzluğu kontrol altına almak için kullanılıyor.
Pazarlanan hikaye, kitlelerin Başbakan Bişr el-Hasavne liderliğindeki hükümete karşı gösteri yaptığıdır.
Ürdün monarşisi, Bişr el-Hasavne hükümetini hoşnutsuzluğun ana kaynağı olarak sunarak, II. Abdullah bin el-Hüseyin'in iyi ve popüler olduğu anlatısını empoze ediyor.
Başbakanın hükümet işlerini yönetmek üzere atadığı insanların kötülüğü veyetersizliği vurgulanıyor.
Bu, tarih boyunca çok sayıda gayri meşru yönetici tarafından kullanılan standart bir numaradır.
Bu anlatı Ürdün monarşisine biraz zaman kazandırsa da, bu sadece bir geçici çözümdür.
Kral II. Abdullah, bu arkaik numaraya çok uzun süre güvenemeyecek kadar belirsiz ve istikrarsız bir konumda.
Şu anda Ürdün'deki huzursuzluk, Amerika ve İsrail'in, İran'daki ayaklanmaları dünyaya pazarlama yönündeki çabasını dolaylı olarak baltalıyor.
Bu, NATO rejimlerinin ve onların medya kuruluşlarının ikiyüzlülüğünü ifşa ediyor: İran'daki isyancıları alkışlıyorlar, ancak Ürdün'deki halkın gerçek şikayetlerini küçümsüyorlar.
Ürdün ekonomisinde esas olarak yüksek yolsuzluk nedeniyle sistemik kusurlar mevcut.
Arap dünyasındaki diğer egemen seçkinler gibi, Amman'daki rejim de sıradan Ürdünlülerin yaşam gerçeklerinden kopuk.
Bu, Ürdün tipi rejimlerin, İslami Eylem Cephesi'nin 1992'deki kuruluşundan bu yana talep ettiği bir şey olan anlamlı reformlar gerçekleştirmesini imkânsız kılıyor.
Arap dünyasındaki ABD-İsrail kukla rejimlerinin hesapları, insanların çıkarlarına değil, iktidardaki hakimiyetlerinin kalıcılığına odaklanır.
Çok kutuplu dünya düzeni tarafından şekillendirilen jeopolitik ortamda, bu tür yönetim yapıları bir noktada er ya da geç çökmeye mahkumdur.
Kudüs Haber Ajansı - KHA