Rishi Sunak ve Liz Truss, görevinden istifa eden Boris Johnson’ın başbakanlık koltuğunu kapmak için Muhafazakar Parti içerisinde bir mücadele içerisinde. Kazanan kişi, Ocak 2025 yılında yapılacak bir sonraki genel seçim ya da olası bir erken seçime kadar İngiltere’nin Başbakanlık görevini sürdürecek.
Liderlik yarışması, adayların Siyonist rejime ve İngiliz Yahudi cemaatine karşı taahhütlerini yerine getirme konusunda rekabete yol açtı.
İsrail basınında yer alan habere göre, bir İngiliz parlamento lobisi olan İsrail'in Muhafazakar Dostları'na (CFI) gönderilen mektuplarla, her iki aday da İngiltere-“İsrail” ilişkisini geliştirmeye devam etme sözü verdi.
Truss, mektubunda Siyonist lobiye olan bağlılığını dile getirirken, Sunak ise "İsrail'in dostu olmaktan ve Birleşik Krallık-İsrail ilişkisini en güçlü konumuna yükselten bir hükümete hizmet etmekten gurur duyduğunu" söyledi.
Her iki adayda, İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı koyma, “Birleşik krallık-İsrail” serbest Ticaret Anlaşması’nı yürürlüğe koyma ve Tel Aviv rejimine karşı ekonomik ve siyasi baskıyı artırmayı amaçlayan küresel kampanya Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi ile mücadele taahhüdü verdi.
Öte yandan Birleşik Krallık’taki siyasi gelişmeler hakkında konuşan İbrani Üniversitesi İsrail Enstitüsü'nde araştırmacı olan Dr. Toby Greene, genel nüfus Muhafazakarların başbakan adayını beğenmez ve İşçi Partisi bir sonraki genel seçimi kazanırsa “İngiltere-İsrail ilişkileri zarar görecek” dedi.
İsrail basını “Filistin'i bir devlet olarak tanımak, Birleşik Krallık-İsrail ilişkileri üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olacaktır” yorumunu yaparken, İşçi Partisi’nin hala kararlı olduğunu vurgulayan Greene, “İşçi Partisi ile İngiliz Yahudi topluluğu arasındaki ilişkiler, Jeremy Corbyn döneminde korkunç bir durumdaydı. Keir Starmer'ın önderliğinde durum çok daha iyi, ancak Yahudi toplumu, İşçi Partisi içinde bu akımların ve eğilimlerin hala var olduğunun farkında, bu yüzden bu büyük bir endişe” dedi.
Kudüs Haber Ajansı - KHA