Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Aşura meclislerine katılımın halkın kimliğinin ve direniş destekçisi halkın bu kültüre bağlılığının kanıtı olduğunu söyledi.

Umman Sultanlığı’ndaki olay dışında Aşura'nın yoğun katılımlarla anıldığı tüm mekanlarda herhangi bir güvenlik olayının yaşanmadığına vurgu yapan Nasrallah, Umman’daki saldırının kurbanları için taziyelerini sundu.

Beyrut’un güneyindeki Camus mahallesinde bulunan Aşura Meydanı’ndaki programda videokonferans yoluyla konuşma yapan Hizbullah lideri Nasrallah, Aşura meclislerinin güvenliğini sağlamak için gösterdikleri çabalardan dolayı Lübnan Ordusu ve güvenlik birimlerine teşekkür etti.

"İstatistiklerimize göre bu yıl Aşura meclislerine katılanların sayısı, güvenlik durumuna rağmen geçen yılı aştı" diyen Nasrallah, Müslümanların genel olarak mezhepleri ne olursa olsun Ehli Beyt’i sevdiklerini ve bunun ortak bir mesele olduğunu söyledi.

Bazı fanatik ve cahil düşmanların gerçekleştirdiği güvenlik olaylarının Aşura meclislerinin devamına engel olmadığını vurgulayan Nasrallah, “Aksa Tufanı’nın bereketlerinden biri de, özellikle Lübnan, Irak ve Yemen başta olmak üzere destek cephelerinin birbirleriyle dayanışmasının bereketlerinden biri, Amerika'nın yıllardır üzerinde çalışıp kışkırttığı mezhepçiliğin en alt sınırlarına ulaşmasıdır" ifadelerini kullandı.

Mezhepçiliği körükleyenlere karşı uyanık olunması çağrısında bulunan Hizbullah lideri, “Aksa Tufanı savaşının zaferle neticelenmesinin ardından, bu savaşın mübarek sonuçlarından biri olan İsrail ve Siyonist projeye karşı Müslümanların birleşmesine el koymak için mezhep kışkırtmalarının yeniden canlandırılması bekleniliyor” dedi.

Sosyal medyada görülen bilgilerin doğru olup olmadığının dikkatli bir şekilde incelenmesini isteyen Nasrallah, sosyal medyanın tepki yerine etki platformu olarak kullanılması çağrısında bulundu.

Hizbullah lideri sözlerini şöyle sürdürdü:

“Aksa Tufanı, Siyonist oluşumun bölgedeki en uzun ve en büyük savaşlarından biridir. Bu savaşın önemi, halkların ve direniş hareketlerinin savaşı olmasıdır. Görünmeyen boyutta dahi ufku net olan bir mücadele yürütüyoruz.

1948'den bu yana bölgemizde yaşananlar büyük bir bozgunculuktur. Bu, bölgenin bütün halklarına, hükümetlerine, ordularına karşı kibir ve böbürlenmedir. Düşman rejimi Batı'nın desteğiyle tüm Arapları aşağılıyor.

Düşman rejimin bilim adamları, Siyonist yapının kuruluşundan 70 ila 80 yıl sonra sona ereceğini tahmin ediyor. Doğal, tarihi ve sosyal veriler, Siyonist yapının hassas bir aşamaya geldiğini gösteriyor.

Allah, İsrail'in yok edilmesi gereken kanserli bir ur olduğuna inananların eliyle işgalci yapıya ceza gönderecektir.

İsrail'in fitnesi yenilendiği sürece ilahi ceza vaadi gelecektir. Bu fitnenin devam etmesi mümkün değildir ve bu bir vakit meselesidir.

İsrail'e verilen ilahi ceza daha önce insan eliyleydi, üçüncü kibir ve bozgunculuğun cezası da insanlar tarafından olacaktır. Cezayı verecek olanlar İsrail’in düşman olduğuna, bozgunculuğun anası olduğuna ve yok edilmesi gereken bir kanser uru olduğuna inananlardır. Burada da direniş ekseninin özelliği ortaya çıkıyor.

İsrail'e üçüncü cezayı uygulayacak olanlar şimdiki nesillerdir. Göstergeler, İsrail'in sonunun inşallah Gazze'de, Batı Şeria'da ve destek cephelerinde bulunan bu nesillerin elleriyle olacağını gösteriyor.

Arap halklara imkan sunulup sınırlar açılsaydı, onların Gazze'ye destek görevini yerine getirdiğini görürdük.

Zaferlere ulaşma yolundayız, ancak biz ölümden korkmuyoruz.

Bizi Amerika'dan, İsrail'den, Batı'dan ve içeride bazıları tarafından gerçekleştirilecek ölümle korkutmaya çalışanlara diyoruz ki: Biz savaştan korkmayan bir kavimiz. Çünkü savaşın getirebileceği en fazla şey ölümdür, yani şehitliktir.”

Kudüs Haber Ajansı - KHA