İslami Cihad Liderinden Önemli Açıklamalar

Filistin İslami Cihad Lideri Ziyad en-Nehale'nin son röportajının ikinci bölümünü okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz. 

26 Mayıs 2023
İslami Cihad Liderinden Önemli Açıklamalar

İslami Cihat Hareketi'nin Genel Sekreteri Komutan Ziyad en-Nehale, "Washington Yaşamı” isimli internet sitesi ile yaptığı röportajın ilk bölümünde İsrail'in Gazze Şeridi'ne sağladığı kolaylıkların Gazze'yi susturmak için rüşvet teşebbüsünden başka bir şey olmadığını değerlendirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İslami Cihat komutanlarını başka yerlerde hedef alma tehditlerine Hareket'in, İsrail'i diğer yerlerinde bombalamaya muktedir olduğunu söyleyerek karşılık verdi, Suudi Arabistan-İran mutabakatına hoş baktıklarını ve Filistin davasına olumlu tesirleri olacağını umduklarını ifade etti. İsrail ile normalleşmeyi büyük bir hayal kırıklığı olarak nitelendiren en-Nehale İran'ın direnişe verdiği desteğin koşulsuz olduğunu vurguladı. Komutanların şehit edilmesinin ardından son savaşta Gazze Şeridi'nde herhangi bir sorun yaşanmadığı ile alakalı duruma, mevzuyu iletişim araçlarının kullanımındaki basitliğe bağlayarak, son noktayı koydu.

İslami Cihat Hareketi Lideri Komutan Ziyad en-Nehale ile yapılan röportajın ikinci ve son bölümü:

Gazze Şeridi'ndeki son savaş uzasaydı; Direniş uzun bir savaşa hazır mıydı?

Eminim ki savaş uzasaydı Filistin'in dahilinde daha büyük bir katılım gerçekleşir ve tüm Filistin güçleri savaşın bir parçası olurdu. Büyük bir güçle şunu söyleyebilirim ki 4 veya 5 savaşçısını şehit veren Halk Cephesi ve 2 savaşçısını şehit veren Mücahit Tugayları'nın sınırlı katılımına rağmen, İslami Cihad'ın askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri savaşı omuzladı. Kudüs Seriyyeleri savaşı omuzladı diyorum ama tüm Filistin güçlerinin kendisini bağrına bastığı bir ortamda. Direniş havası ve düşmanımız İsrail ile mücadelede hoş bir bağrına basmaydı bu. Buna rağmen tam bir netlikle savaşı başından sonuna omuzladığımızı söyleyebilirim.

Son savaşa Hamas'ın iştirak etmemesi bazı soru işaretlerine neden oldu...

Hamas'ın savaşa katılmamasının olumlu yönleri olabilir. Bu şekilde düşmanımız İsrail'in daha az hedefi oldu. Savaşa dahil olan her bir Filistinli, işgalci yapının dengesine bir etki yaptığı için düşman, Hamas ile değil; İslami Cihat ile karşı karşıya gelmek istediğini söylemeyi tercih etti. Sadece bir grup İsrail üzerinde bu baskıyı oluşturdu. Dolayısıyla hiç şüphesiz tüm Filistinlilerin savaşa katılması durumunda sonuç çok daha iyi olurdu. Bu yüzden insanlar herkesin savaşa katılmasını istedi. Biz daima: "Sizin için hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz ve sizin için şer olduğu halde bir şeyi isteyebilirsiniz. Allah bilir; siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi 216)" deriz. Bu savaşa, Hamas'ın katılmamasının olumlu yönleri vardı. Düşmana daha fazla hedef vermeme avantajıydı bu. Hamas da bu savaşı bağrına bastı. Hamas'ın hükümeti ise insanların ihtiyaçlarını karşılıyor ve işlerini takip ediyordu. İç cepheyi korumak savaşın önemli bir parçasıdır. Hamas'taki kardeşler; toplumun korunması, kolaylıkların sağlanması, sivil yönetim ve manevi destek noktasında siyasi gücüyle beraber daima halkın yanında hazır ve nazır olarak görevlerini yerine getirdiler.

Savaş daha uzun sürseydi, Hamas'taki kardeşler ve diğer grupların güçleri muhtemelen savaşa dahil olurdu. Lübnan Hizbullah'ının Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah'ın savaşa girmesinin imkan dahilinde olduğuna işaret etti. Düşmanımız İsrail'in, Hizbullah ve Filistinli gruplarla alakalı hesapları ve bu unsurların savaşa dahil olma ihtimalleri İsrail'i savaşa daha fazla sapma noktasında frenleyen faktörlerdendi.

Bizim İslami Cihat Hareketi ve Kudüs Seriyyeleri olarak haftalarca savaşa devam etmeye hazırlığımız ve istidadımız vardı. Savaş kudretimiz bize bu olanağı sağlıyor. Manevi düzeyde bir şeyler başardık. Siyonistlerin dengeli ve karşılıklı bir ateşkesi kabul etmesinin, iki taraf olduğunu vurgulayan bir metin olmasının en azından manevi bir değeri var. Tek başına Kahire'de müzakerede bulunan ve sahada savaşan İslami Cihat Hareketi olmasına rağmen, biz anlaşmanın İslami Cihat adına değil; Filistin halkı adına olması hususunda kararlılık gösterdik. Yalnız tüm Filistinli grupların teyidi, manevi desteği ve halkın meydanlarda Direniş'i kucaklaması vardı. Bütün bu faktörler birlikte bu tabloyu çizdi.

Son savaşı İslami Cihat'ın kazandığını düşünüyor musunuz?

Kazandığımızı söyleyemem ama önemli bir başarı elde ettik. Bir direniş hareketi olarak önemli bir varlık gösterdik. Bu savaş, düşmanımız İsrail'e Gazze'de ya da bölgede büyük bir savaşa girmesinin kolay olmadığına dair güçlü bir mesajdı. Olay şu ki İsrail tek bir grupla savaştı. Diyelim ki diğer gruplar özellikle Hamas savaşa katılsaydı veya Hizbullah bu savaşın bir parçası olsaydı ya da Suriye içinden geçtiği durumlara rağmen mevzuya dahil olsaydı... O takdirde denklem farklı olacaktı. Bu sebeple önümüzdeki günlerde veya yıllarda Siyonist projeye karşı zafer için açık bir ufukla karşı karşıyayız.

Her zaman sabırlı Filistin halkının gücünü, cesaretini ve cesur savaşçılarımızı dikkate alıyoruz. Her ne kadar düşmanımız teknoloji ve diğer savaş araçları ve destek bakımından üstün imkanlara sahip olsa da biz farklı karakterde bir insan yapısına sahibiz. Bu insan tipi düşmanla olan her mücadelede omurga görevi görmekte. 3 Milyon yerleşimciyi, füzeler ve mütevazı imkanlarla sığınaklarda saklanmaya mecbur bırakan işte bu insandır. Ya daha büyük imkanlara sahip olsa? Ya diğer direnişçi gruplar direniş eksenine eşlik ederek savaşa dahil olsa? O zaman durum onlar için çok daha zor olur. Bu nedenle, önümüzdeki yılların Siyonist projenin yenilgiye uğratılması ve Kudüs'ün Filistin'in başkenti olarak geri alınması için önemli ufuklara şahit olacağına ve Filistin halkının topraklarına geri döneceğine eminiz; inancımız tamdır. Bu da direnişle, cihatla ve güçle gerçekleşecek.

Ateşkes müzakereleri nasıl gitti ve bir baskıya maruz kaldınız mı?

Savaş meydanındayken kimse bize baskı yapamaz. İsrail füzelerinin baskısından daha büyük bir baskı yok. Lakin farklı saiklerle manevi ve siyasi mülahazalarla gösterilen çabalar var. Mısır baskı yapmıyor. Hatta Katar da baskı yapmıyor. Bir baskıdan söz edeceksek ancak mezkûr çabalara cevap vermeyle alakalı ilgili devletlerin Amerikalılarla çıkar ilişkileri ve Amerikalılara Filistin sahnesinde tesirleri olduğu mesajını vermek için birçok mülahaza gereği yaptıkları ısrardan bahsedebiliriz. Baskı manasındaki baskıya gelince ben ateşkes için böyle bir baskının olduğunu söyleyemem.

Herkes, sükûnete karşı sükûnetten bahsediyordu. Özet olarak bu her zaman kullanılan bir terimdir. Biz sürekli bir direniş aşamasındayız ve sükûnet hedef değil. Çözüm realitesi şu ki İsrail ile önü açık bir çatışma var. Bu mücadele ateşkes dönemlerinden geçiyor. Ancak iki tarafın önü açık bir ateşkese ulaştığı manada bölgede sükûnet ve ateşkes olduğunu söyleyemem. Zira bu açık bir cephe. Hakları gasbedilmiş bir direniş olarak hedeflerimiz daima savaşa açık. Batı Şeria'da bu çatışmanın herhangi bir icraata ve sebebe ihtiyacı yoktur. Gazze Şeridi ile olan sınırlarda, bir çatışma sebebi olduğunda çatışmanın önü açıktır. Batı Şeria'dan daha iyi olanaklara sahip olduğu için Gazze de Kudüs ve Batı Şeria'yı savunmak için hazır ve nazırdır. Özetle sükûnet zamanları var; direnişin tırmanışa geçtiği zamanlar var.

Son savaş aniden patlak verdi. Siz öngörmüş müydünüz?

Savaştan önce gözaltında Şeyh Hıdır Adnan'ın şehit edilmesi mevzusu vardı. Biz bunu doğrudan suikast olarak değerlendirdik. Bir mahkûmu, silahsız olarak cezaevinde tecrit etmek bir suikasttır. Onu kasten öldürdüklerine dair güçlü bir inancımız var. Zira o tutuklanmasına açlık greviyle itiraz eden bir lider ve önemli bir adam. Öldürülene dek tıbbi hizmetler ve sağlık hizmetlerinden yoksun bir şekilde onu kapkaranlık bir hücrede bıraktılar. Bu yüzden bunu kasıtlı bir öldürme olarak gördük. Pratik ve ahlaki bazı nedenlerle Gazze müdahil oldu ve Gazze çevresindeki yerleşim yerleri şehit Hıdır'ın intikamı için bombalandı. Sonrasında Mısırlılar müdahil oldu; cephe ve meydan sakinleşti.

Bir süre sonra düşmanımız İsrail; Şeyh Hıdır Adnan suikastına karşılık füzelerin ateşlenmesine öncülük ettikleri gerekçesiyle Halil el-Bahtini, Tarık İzzettin ve Cihad el-Ğannam adlı üç komutana suikast düzenledi. Bu değerlendirmeye binaen mesajımız, Gazze'ye gelişi güzel müdahale edilemeyeceği ve herhangi bir lideri hedef almanın bir karşılık bulacağı oldu. Daha önce bir komutana veya herhangi bir ferdimize suikast düzenlenirse buna Tel Aviv'i bombalayarak karşılık vereceğimizi ve bunun bir taahhüt olduğunu söylemiştim. Şimdi bu taahhüdümü tekrarlıyorum! Düşman şunu iyi bilsin ki herhangi bir komutanın veya Filistinli bir unsurun hedef alınması durumunda işgal altındaki tüm Filistin toprakları operasyon kapsamımızda ve füzelerimizin hedefinde olacak!

Ateşkes görüşmeleri esnasında şehit Hıdır Adnan'ın naaşının alınması konusu gündeme geldi mi?

Biz, Hıdır Adnan'ın naaşının alınmasını şart koşmadık; yalnız Birleşmiş Milletler temsilcisinin buna paralel Şeyh Hıdır Adnan'ın naaşının bırakılması yönünde bir çabası vardı. Düşmanımız İsrail 300 şehit savaşçının naaşını alıkoyuyor. Ama Şeyh Hıdır Adnan'ın hususiyeti, onun meydandaki bir savaşçı olarak değil; hüküm giymemiş bir tutuklu olarak şehit edilmesidir. Dolayısıyla tahminler naaşının defin merasimi yapılmak üzere teslim edilmesi yönündeydi. Lakin bunu bir şart olarak masaya koymadık. Bununla beraber Birleşmiş Milletlerle kurulmuş irtibat ve birtakım çabalar var. Naaşın alınması hususunda vaatler var; ama İsrail şehitlerin naaşlarını bir kışkırtma aracı olarak kullanıyor. Ben diyorum ki sabretmeli ve karşılığını Allah'tan bekleyerek şehitlere hürmetimizi sunabilelim diye kendilerine veda ederken manevi kıymetine rağmen bunda aşırı gitmemeliyiz. Bizim, işgal güçlerine bizi şehitlerin naaşı mevzuunda kışkırtacak fırsatı vermememiz gerekiyor.

Direniş arenasında "Aslanların Yuvası" gibi yeni grupların ortaya çıkışını nasıl görüyorsunuz?

Aslanların Yuvası, Filistin direnişinin tüm taraftarlarından meydana gelen; el-Fetih, el-Cihat, Hamas ve Halk Hareketi'nden unsurları içeren bir oluşumdur. Bu şekilde isimlendirilmesi özel bir hüviyetinin olmaması içindir. Bizi ilgilendiren, Batı Şeria'daki direniş hareketinin birliğidir. Bununla birlikte İslami Cihat, Batı Şeria boyunca çeşitli ve çok sayıda tugay oluşturmuştur; her bölgede İslami Cihat'a bağlı bir tugay vardır. Aslanların yuvası ise farklı gruplardan oluşan çeşitliliğe sahip bir oluşumdur.

Topluluklar çevrenin çabaları neticesiyle bazen güçlenir bazen de zayıflar. Filistin Yönetimi mesela, sokakları tutmada prestijini kaybetmeme temelinde, Filistin halkını temsil eden bir otorite ve taraf olma havası vererek, düşmanımız İsrail ile gerginliği hafifletmek için çaba sarf ediyor.

Burada Filistin Yönetimi'nin kötü yanlarını saymıyorum. Zira iç tartışmaların, genel gidişata hizmet etmediğine ikna olmuş birisiyim. Bu nedenle düşmanla çatışmaya odaklanmayı ve savaş meydanındaki kardeşlerimizin davaya daha fazla tutunmasını, birbirlerine isimleri ve çeşitliliklerine bakmaksızın daha açık olmalarını tercih ediyorum. Kardeşlerimiz birbirlerine kenetlenmeli, birbirlerine bağlı kalmalı ve ihtilafları aşmalılar. Milli birlik, meydandaki birlik ve Filistin halkı için bir siyasi program formüle etmek önemli.

Filistin Yönetimi'nin engelleyici faaliyetleri var; ama takip ve kovuşturmalar, önceki senelerdeki kadar güçlü değil. Batı Şeria'da savaşçıları savunan güçlü ve aktif bir ortam var. Bu münasebetle direnişi bizimle omuz omuza paylaşan el-Fetih içindeki kardeşlerimize, Hamas'taki kardeşlerimize, Halk Cephesi ve diğer tüm gruplara teşekkür ediyorum. Gençlerde ve savaşçılarda Batı Şeria boyunca uzanan bir canlılık ve etkinlik farkediyoruz. Herkes direnişi kucaklıyor. Gerek Kudüs Seriyyeleri'nden gerek diğer gruplardan tüm savaşçı kardeşlerimize tebriklerimi ve takdirlerimi bu vesileyle kaydetmek isterim.

Biz Filistinliler, siyasi anlaşmazlığımızın üstesinden gelmeyi başaramadık. Eğer direniş düzeyinde ve meydanda bir birlik formülü oluşturabilirsek, savaşçıların meydandaki bu birliği daha sonra siyasi bir birliğe ulaşmamıza yardımcı olur. Ama ne var ki şu anki başlığımız, düşmana her yerde direnmektir.

Mevcut aşamada Filistin Yönetimi'nin görevleri ifa noktasında stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ebu Mazin'in, Filistin Yönetimi'nin başkanı sıfatıyla, İsrail'le savaşamayacağımızı söylediği konuşmasını kabul etmiyorum. Aciz olmak, Birleşmiş Milletlerde bir konuşmada "bizi hayvan olarak kabul edin" dememiz anlamına gelmez. Bu savaşamasanız bile, yüz kızartıcı bir konuşmadır. Söylem, onlarca yıldır savaşan Filistin halkından neşet edip fedakarlıklarının seviyesine yükselmelidir. Filistin halkı bu yüz kızartıcı konuşmayı hak etmiyor. Daha iyi bir söylemi, değerlendirmeyi ve saygıyı hak ediyor.

Yan bir cephe açmaya niyetim yok; çünkü asıl savaşımız işgalle. Yalnız durumumuzu düzeltmeliyiz. Uluslararası yasalar işgal altındaki insanların direnme hakkına sahip olduğunu söylüyor. Filistin halkının işgal altında hayvanlar gibi bir muameleye maruz kalması kabul edilemez. Filistin halkına ve onun cihadına yakışmayan yüz kızartıcı ve utanç verici bir mukayese ve yaklaşımdır bu.

Savaşamayabilirsin; şu hâlde Gazze Şeridi'nde düşmanımız İsrail'e karşı tarihe kahramanlık notu düşen Filistin halkına layık bir söylem geliştir. Bizi Birleşmiş Millertlere taşıyan siyasi akılda bir kara delik var. Filistin halkına yakışmayan bir söylemden bahsediyoruz. Bu söylem değişmeli.

Filistin Yönetimi; Filistin'i, adına İsrail ile barış denilen bir projeye karıştırıyor, diyorum ben. Filistin Yönetimi, FKÖ ve siyasi programı İsrail'in mahiyetini yanlış okumaktan muzdarip. Bu mücadelede herhangi bir adım atmadan önce İsrail'i doğru anlamalıyız. Yahudi projesi, Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurulmasına dayanıyor. Şimdi biz, Filistin Yahudi toprağıdır, diyen tarafa beyaz bir bayrak kaldırıp; bize Filistin'in kalbi olarak kabul gören Batı Şeria'yı verin, diyoruz. Nasıl bir yaklaşımla bir Filistinli, düşmanımız İsrail'in kendisine karşılıksız bir hediye vereceğine inanabilir? Malesef Filistin Yönetimi'nin tüm programı; bizim Siyonist projenin ne olduğundan gafil bir halde, makbul bir halk olduğumuzu göstermek için bize Filistin'in kalbinin verilmesi ve dünyayı İsraillilerin yanında yaşayabileceğimize ikna etmek üzerine kurulu.

Biz, söylem ve siyasi programla bir şey değiştirebileceğimiz yönündeki düşünce üzere yol aldık. Doğrusu biz kendimize bir vehim oluşturduk ve bunu dünyaya ihraç ettik. Sonra bunun bize bir şey kazandıracağını tasdik ettik. Gerçeğe gelince düşmanımız İsrail; uluslararası komplolar, destekler ve tertibatlarla Filistin'i işgal etti. Filistin'in bir karış toprağını bize karşılıksız vermeyecekler. Dünya güç dengeleri üzerine kurulu. Savaş yokken değerlerden bahsediyorlar ama; savaş oldu mu her şey değişiyor. Rusya ve Ukrayna sahnesinde neler olduğunu görüyoruz. Kamplaşma ve güç dengeleri var. İnsan hakları yok. Güç dengeleri kendini sahaya dayatıyor. Savaş bitince insanlık değerlerinden söz açılıyor; ama savaşlarda insanlığa ait değerler yok. Güçlü devlet iradesini dayatıyor. İktisada ve güce hükmeden, birçok devletin zenginliklerini nüfuzuyla emen ve çıkarlarının tehlikede olduğunu gördüğünde kuvvet gönderen Amerika'dır. Şimdi Amerika, Rusya'ya karşı bir dünya savaşı yapıyor. Bütün Avrupa şu ana kadar düşük seviyede bu savaşa dahil oldu. Bizim mevzumuzda düşmanımız İsrail, Filistin'in zorla işgal etti. Bize Batı Şeria'yı güzel bir siyasi söylem veya istemeyle vermesi mümkün değil. Bu sebepten savaş meydanında kendimizi ispat ettik ve karşı tarafa ciddi bir tehdit oluşturduk. Şimdi o hesaplarını yeniden gözden geçirecek, ödeyeceği bedele ve kaybedeceklerine bakacak. Şunu da söylüyorum ki böyle bir merhalede siyaset konuşmak boş konuşmak ve uluslararası arenada kıymeti olmayan şeylerle meclisi doldurmaktır. Hulasa devletler Filistin'den ve onun karşılayabildikleri bir başkanı olduğundan ötürü mutlu. Bu 30 yıldır böyle. Ama Filistin davasının özüne bakacak olursak; Siyonist düşman, Batı Şeria'da yerleşke namına ne varsa aklına eseni yapıyor. Batı Şeria'da oturan bir milyon İsrailli var ve Mescid-i Aksa'nın coğrafi taksime tabi tutulması çabasının yanı sıra bu insanlar bölgenin yarısını işgal etmeye başladılar.

Önümüzdeki dönemde Filistin Kurtuluş Örgütü'nün üstleneceği rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?

FKÖ halkımızdan bir meşruiyet almıştır. Bununla birlikte Arap devletleri bizimle muamelede bulunmuyor. Bize meşruiyet alanı tanımıyorlar ve uluslararası toplum da aynı şeyi yapıyor. FKÖ artık Siyonist düşmanla barışı sağlayan net bir siyasi programı koruma özelliğine sahip bir mühür. Bu vazifenin dışında bir FKÖ yok ve kimse bu görevi olmadan FKÖ'yü tanımaz. Dünya devletleri, İsrail'i kabul ettiği için FKÖ'yü tanıyor. Bize ikna oldukları için değil.

Anlayışları yenilemeliyiz; FKÖ biz demek değil. Aksine siyasi bir program. Bugün biz, siyasi bir program ya da Siyonist projeyle mücadeleyle alakalı bir görüş hususunda hemfikir değiliz. Şu hâlde FKÖ'yü yeniden yapılandırmaya da gerek yok. Zira siyasi program ve ortak gürüşte bir birlik yoksa ilgili örgüt felç durumunu yaşamaya devam edecektir.

Eskiden dünya ve kurumları farklıydı. Bugün siyasi bir amacı olmayan birine yer yok. Filistinli bir direnişçinin bilinmeyen bir nedenle öylece dünyanın herhangi bir devletinde kalacak yeri yok. Bu sebepten sahneyi olduğu gibi görmek istiyoruz. Biz FKÖ'ye karşı değiliz. Ama diyoruz ki: Herhangi bir başlık altında Filistinlinin Filistin'deki hakkını alacak bir siyasi program geliştirin. Bir siyasi programda anlaşamadığımız sürece; coşku ve vizyon oluşturmak için hicret ve diasporayı yaşayan gençlerin kültürel durumuna odaklanan Filistin'in durumuyla ilgili güzel aktiviteler oluşturmaktan ibaret bir yapı olun. Böylece bu kuvvetlerle daha sonra siyasi bir program gelişir.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) mevcut bir isim. Dünyadaki resmi sıfatı, İsrail'i tanıyan yapı olması. Başkanı, İsrail'i tanıyan kişi ve dünyaca kabul görüyor. Ramallah'tan uçakla bir yerlere gidebiliyor. İsrail kendisine kolaylıklar gösteriyor. Çünkü meşru olarak gördükleri o. Buna karşın başka bir Filistinliyi füzeyle bombalıyor. Biz de soruyoruz: Bu ayrım neden? Cevabı açık. Çünkü Siyonizm dosyasıyla muamelede Filistinlilerin farklı programları ve bakış açıları var. Buna bağlı olarak Arap devletleri ve dünya, fertlere İsrail ile olan münasebetlerine göre bir muamelede bulunuyor. İsrail'e karşı olan ve Filistin davasına bağlı olana bir muamele; İsrail' yakınlaşana ise özel bir muamele VIP.

Filistin Yönetimi, Filistin halkının yalnızca küçük bir grubunu temsil ediyor ve bu grup Arap ülkeleri tarafından arzu ediliyor, resmen tanınıyor ve saygı görüyorken, diğerlerine terörist muamelesi yapıyor.

Şu an yaygın bir Filistin halk hareketi var. Sizce etkili olur mu?

Önemli; yalnız şu ana kadar bize bir tesiri olmadı. Avrupa'da halk hareketleri; seçimlerde, parlamentoda veya siyasi bir yapı ya da oluşumunda varlığını ortaya koyuyor. Bizde siyasi yapıda böyle bir kıymeti yok. Hatta şu an bu hareket bizde seçimlerin yapılması, üzerinde anlaşmaya varılan ve seçilen liderlerin ortaya çıkmasında kendini gösterebilmiş değil. Şu ana kadar bu gerçekleşmedi.

Arap ülkelerine gidip onlara "İslami bir cihat" yaptığımızı söylediğimizde bize: “Siz teröristsiniz, İsrail'e ve Arap devletlerinin programına muhalifsiniz.” diyorlar ama Ebu Mazin'in grubu ve programı gidince onlara “Buyurun, hoş geldiniz.” deniliyor.

Suriye ile alakalı ne söylersiniz?

Suriye direnişin müttefiği ve tarihi öneme sahip bir direniş üssüdür; ancak onlar bile Filistin halkının meşru temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütüymüş gibi hareket ediyorlar. Camp David'in mimarı Mısır'ı artık siz düşünün! Arap devletleri bize merhamet etmiyor. Problem tam olarak bu.

Beyrut'ta varlığı FKÖ ile yapılan anlaşmaya bağlı Filistinlilere başka hiçbir Arap devletinde bulamayacakları bir alan ayrılmış. Hatta Cezair'de bile böyle bir alan yok.

Önümüzde kültürel açıdan, siyasi açıdan, güvenlik açısından ve askeri açıdan büyük zorluklar var. Bunların bir bedeli var. Her tercihin bir bedeli var. Direnişe kim giderse İsrail onu öldürür ya da Arap devletleri onu terörist listesine koyar.

Özetle; tanınan ve resmi muamele gören Filistin siyasi seçeneği, İsrail'le çözüm yolunu ve Mescid-i Aksa davasına varıncaya dek Arapların İsrail ile barış girişimi yolunu benimseyen siyasi seçenektir. Bütün Filistinliler, bu barış girişimini benimseseler bile İsrail yine problem olarak kalmaya devam edecektir. Çünkü İsrail, hakları olan bir Filistin halkının varlığını reddediyor. Düşmanımız İsrail, Arap rejimlerine: “Ne yaparsanız yapın bizimle normalleşme sürecine gireceksiniz; Filistin davası diye bir dava yok.” diyor. Dolayısıyla bu işlerin faturasının bedelini biz ödeyeceğiz.

Biz direniş hakkı olan, işgal altındaki bir halkız. Terörist değiliz. Siz bir Filistin devletinden bahsediyorsunuz. Biz ise direnişimizle bir Filistin devleti elde etmek ve bu devleti siyasi sahaya bir denklemle dayatmak istiyoruz. Filistin halkını desteklemediklerinden ötürü hiçbir gerekçe Arapları mazur gösteremez. Filistin halkını destekleme hususunda menfi durumdan müspet duruma geçmeleri gerekir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.